KURUMSAL
SON DUYURULAR

Başkanımızın Açıklaması
16 Temmuz 2023
Yardımlaşmanın ve paylaşmanın ayında ayrım yapmadan Benlitaş,Baltacı,Güneyköy ve Korucu Mevkilerimizde bulunan ihtiyaç sahibi 100 aileye ulaştırmak üzere Korucu Dernek Olarak hazırladığımız kumanyaları dağıttık çok şükür.
02 Nisan 2023
Köyümüzün güvenlik kamera sistemi aktif hale gelmiştir.
30 Mart 2023
Yeni Web Sitemiz yayında....
07 Ocak 2023
Olağanüstü Kongre
03 Temmuz 2022
Salih Sevim Yazarın Tüm Yazıları

Önceki yazımızda zaman zaman gündeme gelen bir konuya değinmiştim. Dünyada inançsızlık mı artıyor yoksa insanların dine ve maneviyata yönelişinde bir artış mı var? Özellikle Türkiye’de son zamanlarda gençlerin deizme ve ateizme kaydığı yönünde bir kamuoyu algısı var. Dünyada da özellikle batı ülkelerinde ateizmin ve agnostizmin çok yaygın olduğu dillendirilen bir konu. Batı ülkelerinde fikir ortamının nispeten özgür olması ve insanların kendilerini daha açık ifade etmekten çekinmemeleri orada inanan insan sayısında azalış şeklinde rakamlarda kendini göstermekte. Doğu toplumlarında henüz böyle bir ortam oluşmadığı için bu konularda net tablonun anlaşılması epeyce zaman alacağa benziyor. Türkiye de doğu batı arasında yüzünü batıya dönmüş nispeten demokratik ortamın gelişmişliğine paralel şekilde fikirlerini açıkça ifade etme konusunda epey mesafe kat ettiği için batı ülkelerine benzer manzaraya sahip. Bazı dine mesafeli cenah ise kuran kursları icazet tören fotoğrafları veya cüppeli sarıklı gençler ve çocuklara ait görüntüler üzerinden farklı değerlendirmelerde bulunuyor. Son yazımıza devamla şunu belirtmek istiyorum ki inanan insan sayısındaki azalış veya artış konusunda nerden bakarsak bakalım yanlış noktadan bakılıyor diye düşünüyorum. Anket yapılarak veya gözlemle veya başka her ne şekilde olursa olsun ortaya konulan rakamlar ve görüşler işin esasını kaçırıyor ve belki de bilinçli olarak bu yapılıyor. Eskilerin tabiriyle keyfiyet kemiyetten önce gelir. Yani içerik, nitelik, kalite; sayıdan, nicelikten ve rakamsal fazlalıktan daha önemlidir. Dolayısıyla insanların kendilerini bir şekilde bir yerlere konumlandırmaları muhakkak ki önemli olmakla birlikte, aslında insanlar kendilerini konumlandırdıkları yere ne kadar aitler. İnsanın bedenen fikren bir yere kendini ait hissetmesi eğer içini dolduramıyorsa biraz anlamını kaybedebiliyor. İman konusu adı üzerinde insanın iç dünyası ile ilgili bir kavram ve imanın cinsini, şeklini veya derecesini ölçen bir alete sahip olmadığımıza göre insanların beyanını esas almak durumundayız. Bu yazıyı kaleme almamın temel sebebi aslında rakamlar, kısır tartışmalar veya belki hiç kimsenin umurunda olmayan bir meseleyi kurcalamak değil tabii ki. Sözü getirmek istediğim konu şu ki; her mesele de olduğu gibi iman konusunda da kendimize dönüp bakmamız ve dışardan bakınca bir Türk, bir Müslüman olan biz aslında bunların olması gerekeninin ne kadarıyız. Bir kişini ben Müslümanım demesi hatta elhamdülillah Müslümanım demesi önemli olmakla birlikte bu kişinin kelime-i şahadet bile söylemekten aciz olmasını nereye koymak gerek. Kelime-i şahadeti söylemeyi de anlamını da bilmeyen, İslamiyet hakkında veya Kur’an hakkında hiçbir bilgisi olmayan on milyonlarca insanın daha önce zikrettiğim iki milyar Müslüman nüfusun içerisinde yer almasının kemiyet, nicelik, rakam dışında ne kadar anlamı vardır ki.
Şuur veya bilinç insanı insan yapan en önemli özelliklerden birisi. Nerden geldik, şu anda nerede duruyoruz, nereye doğru gidiyoruz ve aslında nereye doğru gitmek istiyoruz işte şuurla ilgili bir durum. Dünyada kaç Müslüman var, kaç Türk var gibi soruların tane motorlu araç var, kaç kilometre otoyol var, kaç tane böcek türü var, kaç tane ülke var, kaç tane panda var gibi sorulardan farklı anlamlar ifade etmesi gerekiyor. Çünkü ikinci grup sorular gerçekten bir istatistik konusu olup birinci grup sorulara bu çerçeveden bakmak bizi yanıltır diye düşünüyorum. Gerçekten inanmış, adanmış ve hakiki anlamda imana sahip sayıca az insanın düşmanlarına galip gelmesi ile ilgili tarihteki örnekler iman konusunun sadece iki çift kelimenin ötesinde bir anlamı olduğuna işaret ediyor olması kuvvetle muhtemeldir. İnancın, adanmışlığın zirvesini yakalamış ceddimiz çoğunlukla sayıca üstün düşmanlarına galebe çalmış ne zaman ki kavramların inancın içi boşalmaya başlamış bu durum tersine dönmüştür. İnsanın ruhunu maneviyatını bilincini ondan aldığınızda geriye sadece bir ceset kalır. O halde sadece bir cesetten ibaret olmayan ve akıl ile ruh ile donanmış insanoğlunun bunun gereğinin farkına varması gerekiyor.
Eski tip nüfus cüzdanlarında din hanesi bulunmakta idi ve kişinin kendisine bile sorulmadan oraya İslamiyet yazılıp geçiliyordu. Sorulsa da zamanın şartları içerisinde aksi cevap alabilmek pek de mümkün değildi. Bu çerçevede peşinen Müslüman kabul ettiğimiz insanların bırakın itikadi ve ameli noktadaki zafiyetlerini açıkça din düşmanlığı yapmaları bile onların istatistiki olarak Müslüman sayılmalarına engel olamadı. Bu sebeple bugün ki ortamda rakamsal olarak artış ve azalışlardan daha çok içeriğe öze esasa bakmak gerektiğini vurgulayarak yazıma son veriyorum.
Sağlıkla kalın…